Her ay yumurtalıklarınızda, doğumdan beri orada sessiz bekleyen, 5-6 tane folikül (içinde tek bir yumurta ve etrafında dişilik hormonlarını üreten hücrelerin bulunduğu birim) öne çıkıp büyümeye başlar. Bunlardan bir tanesi seçilerek, içerisindeki yumurta tam olgunluğa erişir ve yumurtalıktan atılır. Buna yumurtlama diyoruz. Genelde her ay sırasıyla bir sağ, bir sol yumurtalığınızdan yumurtlama olur. Çok nadiren de 2 adet yumurtlama olur. Bunların ikisi de farklı spermler tarafından döllenirse, çift yumurta ikizleri bu şekilde oluşur.
Yumurtalıkların içerisinde bir yumurtanın seçilip, olgunlaşıp, atılması (yumurtlama)
Yumurtlama sonrası karın boşluğuna atılan yumurta, tüplerin saçaklı kısımları tarafından süpürülerek alınır ve tüplerden rahme doğru ilerletilir. Tüpün en geniş kısmı, spermle buluşmanın gerçekleşeceği yani döllenmenin olacağı yerdir.
Olgun yumurtanın yumurtalıktan atılışı (yumurtlama) ve tüpe almak üzere hazır bekleyen tüplerin saçaklı kısmı
Yumurtlama esnasında, tüplerin uçtaki saçaklı kısmı, yumurtalığın üzerini örterek atılan yumurtayı tüpe alır.
Yumurtlama sonrası tüpe alınan yumurta, tüycüklerle kaplı tüplerde ilerletilerek spermle buluşmak üzere yolculuğuna başlar.
Yumurtlama zamanı, âdet döngüsünde gebe kalabileceğiniz zamandır. Dolayısıyla, eğer gebelik planlıyorsanız, yumurtlama döneminde ilişkiye girmeli; gebelik istemiyor, korunma istiyorsanız da bu dönemde ilişkiden sakınmanız gerekir. Yumurtlama zamanınızı hesaplamak, size her iki anlamda da yardımcı olacaktır.
Döllenme
Biyolojik açıdan bakıldığında, döllenme yaşamın başlangıcı kabul edilir. Döllenme, âdet döngüsünün ortalama 14. gününde yumurtlamayı takip eden birkaç saat içinde, kadının tüplerinde, erkek üreme hücresi spermle kadın üreme hücresi yumurtanın birleşmesidir.
Yumurtlamadan en geç 12-24 saat sonrasına kadar, eğer eşinizin meni sıvısında bulunan ortalama 250 milyon spermden bir tanesi, tüm vajina ve rahimden oluşan zorlu parkuru kat edip tüplere ulaşıp yumurtanın sert kabuğunu geçmeyi başarırsa döllenme gerçekleşebilecek.
Spermin kadın üreme sistemindeki yolculuğu
Yumurtaya doğru olan bu 10 saatlik seyahatte ortalama 400 tane sperm yumurtaya ulaşmayı başaracak ve bunlardan sadece bir tanesi kalın dış kabuğu geçebilecek; bu geçiş ortalama 20 dakika sürecek.
Yumurtaya ulaşmayı başaran spermler
Yumurtaya ulaşan spermlerden biri kabuğu geçmeyi başarıyor.
Spermin yumurta içine girmesi sonrası ortalama 10-30 saatte sperm çekirdeği ile yumurta çekirdeği taşıdıkları ve yarılanmış halde olan genetik materyallerini birleştirmek üzere kaynaşacaklar.
Döllenme, spermin yumurtanın kabuğuna ulaşmasıyla başlayıp, sperm ve yumurtadan gelen, 23 tane, 2 yarı kromozom takımının birleşip yeni bireyin 46 tane (23 çift) tam kromozom takımını oluşturmasıyla sona erer.
Sonuç: İnsan bedeninin ilk hücresi olan zigot olarak adlandırdığımız tek hücreli embriyodur.
Yumurtayla spermin birleşmesiyle oluşan zigot (tekhücreli embriyo) ilk bölünmesini yapıyor.
Mucize başlıyor...
Eğer döllemeyi başaran kahraman sperm, seks kromozomu olarak X kromozomunu taşıyorsa bebeğiniz kız, Y kromozomunu taşıyorsa bebeğiniz erkek olacak.
Zigot hâlâ yumurtanın sert kabuğuna sahiptir. Bu ilk halimiz, tüm genetik özel- liklerimizi taşıyan, bizi eşsiz bir birey yapan 23 çift kromozom orijinal kopyamızı taşımaktadır.
Kromozomlar, DNA denen molekülün çok sıkı bir şekilde paketlenmiş halidir. Ve DNA molekülü, bu tek hücrenin bir erişkin haline gelebilmesi için gerekli tüm bilgiyi taşımaktadır.
Bu yeni bireyin (zigot), ilk tam takım kromozomları döllenmeden 24-30 saat sonra ilk hücre bölünmesini gerçekleştirebilmek için kendisini eşler, bir kopyasını yapar.
İki hücreli embriyo Dört hücreli embriyo
Bu ilk bölünmeden sonra ortaya çıkan iki yeni hücre de daha sonra tekrar bölünerek 4 hücreli halimizi oluşturur ve bu katlanarak, 8, 16, 32 hücre oluşturmak üzere mitoz bölünme şeklinde devam eder.
Bu ilk günlerde embriyo boyut olarak çok büyümez çünkü oluşan hücreler hâlâ küçüktür ve az hacimde daha sıkı paketlenmiştir. Bu arada DNA da kendini inanılmaz bir hızda kopyalamaya devam etmektedir.
Hücreler bir yandan katlanarak çoğalmaya devam ederken bir yandan da bu hücre yığını, tüplerin iç lümeninde bulunan tüycükler ve kasılma hareketleriyle rahme doğru ilerletilir.
Zigot, 2, 4, 8, 16 hücreli mitozla katlanarak bölünen embriyo gelişimi
İkinci günde yumurtanın etrafındaki hücreler yok olur ama dış kabuk hâlâ embriyoyu korumaya devam etmekte ve yol üzerinde, rahme ulaşmadan yanlışlıkla tüpte yuvalanmasını engellemektedir. Yolculuğu, tüplerde tıkanıklık gibi bir sebeple duraklarsa, dış gebelik oluşur yani embriyo, rahme ulaşamadan tüpte yerleşip büyümeye başlar. Ama tüpler buna uygun bir ortam olmadığı için, embriyo büyüdükçe dış gebelik, tüplerde yırtılma ve kanamaya sebep olarak hayati tehlike bile oluşturabilir. Döllenmeden 3 gün sonra, embriyo hâlâ tüptedir ve 12-16 hücreli bir top şeklindedir (morula).
Döllenmeden 4 gün sonra, bu hücre topu, tüpteki yorucu seyahatini tamamlayarak, rahme ulaşır.
Hücre yumağı (morula)
Bu sırada hücre topu içerisinde hücreler bir tarafa toplanarak, içi sıvı dolu bir kese halini alır (blastokist).
Yuvalanma
Yuvalanma, henüz çok genç olan embriyonun, ana rahminin iç tabakasında kendisine uygun bir yer bulup oraya gömülme, yerleşme işlemidir. Döllenmeden 6 gün sonra başlar ve ortalama 12 günde tamamlanır.
İlk aşama 6. günde başlayan, yapışma, tutunma aşamasıdır. Hücre topunun en dışındaki hücreler özelleşerek bu tutunmayı sağlayan özel kimyasal maddeleri salgılarlar ve rahim iç tabakasına tutunurlar. Rahim iç tabakasındaki hücreler su ve besinle doludur. Hücre yumağımız kendine, salgıbezleri arasındaki verimli bulduğu bir bölgeyi seçer.
Rahimde uygun bulduğu yere yerleşme çabasındaki embriyo (blastokist)
Tutununca, bazı özel enzimler salgılayarak, kendisine yeni kanallar açar ve iyice yerleşerek besinleri içerideki hücrelere ulaştırır. Tam da sevimli bir parazit gibi davranmaktadır.
Gelişmekte olan embriyo için tutunma ve yuvalanma çok önemli bir süreçtir. Şu anki bilgilerimize göre her iki embriyodan birinin tutunamayıp öldüğü düşünülmekte (tutunamayanlar). Aslında bu embriyoların çoğu kromozomların yanlış birleşmesi sonucu oluşmuş sağlıksız embriyolardır ve anne daha gebeliğini fark etmeden düşmektedir. "İnsan ırkı çok da üreme potansiyeli olan bir ırk değil" sonucu da buradan çıkarılabilecekler arasında.
Gebeliğin 4. haftasının sonunda, embriyo çok yol almıştır ve çılgınca çoğalan yüzlerce hücreye ulaşır. Şekli çok değişip daha karmaşık bir hal alır ve yeni evine yerleşme telaşındadır.
Yüzeysel tutunma başladığında, embriyo besinlerini annenin rahim iç tabakasından almaya başlar. Şu anda küçük embriyomuz, anneden oksijen ve besinleri alıp, atıkları verme işlemini ilkel bir dolaşım sistemiyle sağlıyor. Bu ilkel dolaşım sistemi, embriyoyu rahim iç tabakasında kanlanması artmış dokuya bağlayan mikro kanallardan oluşur. Gömülme gerçekleşirken bir yandan da hücre yumağının içinde ve dışında aktivite devam eder.
Erken embriyo gelişiminde çok önemli olan diğer bir yapı da yolk sacdır. Bu çok damarlı yapı, besinden zengin sıvıyla çevrilidir ve plasenta görevini yapmaya başlayana kadar bu sıvıyı embriyoya taşır. Aynı zamanda ilk kan hücrelerinin yapıldığı ve üreme hücrelerinin orijin aldığı yerdir. Yolk sacın bir kısmı da embriyoya doğru cepleşerek sindirim sistemini oluşturacaktır.
Yeni oluşan ve yolk sac diye adlandırılan yapı, görevi bu ilkel sistemden devralır ve 6-8. haftada plasentanın görevine başlamasıyla bu fonksiyonu plasentaya devreder.
Embriyonun tutunup kan damarları yoluyla anneyle iletişime başlaması
Yuvalanma tamamlandıktan sonra, embriyo rahim iç tabakası içinde gelişimine devam eder. İnanılması çok zor ama gömüldükten henüz 10 gün sonrasında embriyoda kalp atımı başlar.
Embriyonun gömülme sırasında 3 tabakalı kendi dokularını ve plasentayla zarları oluşturacak iki bölüme ayrılıp çoğalmaya devam etmesi
Plasenta
İnsanda plasentanın (eş) gelişimi en az bebeğin gelişimi kadar önemlidir. Pla- senta fonksiyon olarak oldukça ilginç bir organdır. Daha ilk hücreden bölünmeler esnasında, bazı kök hücreler, embriyoya ait yapılar oluşturmak için özelleşirken, bazıları da plasenta ve zarları yapmak üzere farklılaşır. Embriyo daha rahme yuvalanacağı sırada, bu ayrım gerçekleşmiştir ve ilkel plasenta oluşmaya başlamıştır.
Embriyo, tüplerdeki seyahati sırasında, tüplerdeki ve rahimdeki sıvıyla beslenmesini sağlarken, yuvalandıktan kısa bir süre sonra plasenta bu görevi alır ve sadece embriyonun beslenmesi için değil, anneyle bebek arasındaki iletişimi sağlamak için de kullanılır.
7 haftalık embriyo ve plasentası
Sadece gebeliğe özgü bir organ olan plasentada, anne ve bebek arasındaki madde alışverişi sağlanır. Ancak bu alışveriş, bilindiği şekilde, kan değişimi şeklinde değildir. Yine başka bir mucize olarak, anneyle bebeğin kanı karşı karşıya gelmez, temas etmez ve karışmaz, arada bir hücre bariyeri vardır. Bu mekanizma, bebeğin, annenin bağışıklık sistemi tarafından kabullenilmesini sağlayan önemli faktörlerden biridir.
Annenin rahmine gelen kan, rahim damarları aracılığıyla, plasentanın olduğu bölgeye gider. Plasentada, oluşturulan bir havuza boşaltılır. Plasentanın bebek tarafında ise, bebeğin kanını taşıyan, kordon damarları plasentaya girer ve dallanarak, çok sayıda ağaççık benzeri yapı oluşturur. Etrafı annenin zarları ve hücreleri tarafından sarılır. Yani, koryon villus adı verilen bu yapılarda, içinde bebeğin kordonundan gelen dallanmış ve etrafı hücreler ve zarlarla kaplanmış olan bebeğin kılcal damarları, annenin kanının boşaltıldığı havuz içerisinde yüzer. Alışveriş işte burada madde geçişi yoluyla olur ve aradaki bariyer hücrelerin izin vermesi ve yönlendirmesiyle gerçekleşir.
9 haftalık embriyo ve plasentası koryon villuslar
Doğuma yakın bir gebelikte, plasentanın ortalama çapı 185 mm, kalınlığı 23 mm, hacmi 500 ml, ağırlığı 510 gr olur. Ancak bu ölçümler bireysel değişkenlik gösterir.
40 haftalık fetus ve plasentası Rahim içinde plasenta ve göbek kordonu
Embriyonun rahme yuvalanması sonrasında, anne ve embriyoya ait dokular birlikte plasenta adı verilen bu ara organı oluşturmaya başlar. Plasental geçişin başlamasıyla, anne kanındaki besinler, oksijen ve su plasenta ve göbek kordo- nu yoluyla cenine geçerken, ceninin vücudunda oluşan karbondioksit ve atık maddeler de aynı yolla anneye transfer edilir. Yani bu ara organ, kendi organları oluşuncaya kadar, ceninin akciğer, karaciğer ve böbrekleri görevini üstlenmektedir. Günümüz teknolojisinde en modern yoğun bakım ünitesi yaşam desteği üniteleri bile plasentanın kapasitesine ulaşamıyor.
Anne adayı daha gebeliğinin farkına varmadan plasenta ve kordon, bebeği beslemeye başlamıştır. Bir o kadar da zararlı maddeler de bu yolla aktarılmaya başlanmıştır.
Plasenta bir diğer çok önemli görevi de gebeliği devam ettiren hormonları üretmesi ve ceninin vücut ısısının anneden 1-2 derece daha yüksek olmasını sağlamasıdır. Sağlıklı bir gebeliğin yürütülebilmesi için gerekli olan gebelik hormonlarının büyük bir kısmı plasentadan salgılanır. Yani bu geçici misafir, bebek doğana kadar, aynı zamanda bir salgı bezi gibi davranır.
Göbek kordonu
Göbek kordonu, bebeğin göbeğinden plasentaya kadar uzanır. Dış kısmı, mat beyaz ve nemlidir, amniyon zarıyla örtülmüştür. İçinde 3 adet damar bulunur. Bir adet olan toplardamar, anneden gelen temiz kanı bebeğe taşırken, 2 adet olan atardamar, kullanılmış kirli kanı, anneye geri taşır. Bazı durumlarda 3 yerine 2 damar tespit edilebilir ve bu kromozomal bozukluklar açısından detaylı olarak araştırılması gereken bir durumdur.
Kordon çapı, 0,8-2 cm arasındadır ve uzunluğu 30-110 mm arasında değişkenlik gösterirken, ortalama 55 cm’dir. 30 cm’den kısa olması anormal kabul edilir.
Kordon damarlarının etrafını Wharton jeli denen bir madde kaplar ve kordon basılarına, sıkışmalarına karşı, yastık görevi görerek, damarlardan geçen kan akımını sabit tutar. Göbek kordonu spiral şeklindedir. Bunun amacı dolaşmayı engellemektir.
Doğum esnasında bebeği göbek kordonundan alınan kan, yüksek oranda kök hücre içerdiğinden saklanıp depolanabilir.