Kalp, atardamar ve toplardamarlardan oluşan dolaşım sistemimizin fonksiyon görebilmesi için kan basıncı hayati bir önem taşır. Kan basıncı, kalbin sabit atımı ile oluşturulur. Kalp her kasılmada, atardamarlara kan pompalar. Atardamarlar da bu oksijenlenmiş kanı, tüm vücuda taşır. Dokularda kullanılan ve oksijeni azalmış kan da toplardamarlar yoluyla kalbe geri döner.
Atardamarların dallanarak oluşturduğu küçük atardamarlar da kan basıncını etkiler. Bu damarların çevresinde kas tabakası vardır. Kan basıncı normalken, bu kaslar gevşer ve küçük damarlar genişleyerek, kanın rahatça ilerlemesine izin verir. Ancak vücuttaki çeşitli mekanizmalarla, kan basıncı yükseltme emri gelirse, bu kaslar kasılarak, küçük atardamarları daraltır ve kan akımına direnç oluşturarak kan akımını zorlaştırır. Bu, kan basıncında yükselmeye yol açar ve hipertansiyon olarak adlandırılır.
Gebelikte kan basıncı yükselirse, plasentaya olan kan akımı da azalacaktır. Dolayısıyla, bebeğin plasenta yoluyla alması gereken besinler ve oksijen kısıtlanacaktır. Böyle olunca da, bebeğin gelişimi etkilenecek, yavaşlayacaktır.
Gebelikte kan basıncı yüksekliği, iki şekilde karşımıza çıkar. Birisi, kan basıncı yüksek olan bir kadının (kronik hipertansiyon) gebe kalması, diğeri de böyle bir sorunu olmayan kadının ilk defa gebelikte tansiyon yükselmesi yaşamasıdır.
Kronik hipertansiyonu olan bir kadın gebe kaldığında, tansiyon yüksekliği gebelikte de bebek doğduktan sonra da devam edecektir. Tüm yaşamı boyunca kan basıncının düzenlenmesi, bu kadını, kalp, beyin ve böbrek gibi sinsi hasarlardan koruyacaktır.
Kronik hipertansiyonlu kadın gebe kaldığında, bebek de bu durumdan etkilenecektir. Düzenli olarak alınan tansiyon düzenleyici ilaç, gebelikte değiştirilip, bebeğe zarar vermeyecek bir ilaca geçilebilir. Ya da bazen gebelikte kan basıncı normale dönebileceği için, ilaç gerekmeyebilir. Dolayısıyla bu kadınların gebe kalmak istediklerinde ya da gebe kaldıklarında bir ana önce takip eden doktoruyla temasa geçmesi ve ilaçlarının ayarlanması gerekir.
Kan basıncı yükselmesi ilk defa gebeliğin ikinci yarısında (20. Gebelik haftasından sonra) ortaya çıktıysa, bu duruma “gebelik tansiyonu” diyoruz. Bu yükselme, bebek doğar doğmaz normale dönecektir. Bu nedenle gebelikte her kontrolünüzde tansiyon ölçümü çok hayati bir değer taşır. Gebelik tansiyonunda, tansiyonun ve bebeğin daha sık aralıklarla takibi genelde yeterli olacaktır.
Gebelik tansiyonuna eşlik eden başka tıbbi sorunlar olursa, artık, “preeklampsi” olarak adlandırılır. Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi), annenin tüm organ sistemlerini etkileyebilen çok ciddi bir tıbbi durumdur. Mesela, preeklampsi, böbrekler üzerinde stres oluşturduğu için, idrarda protein atılımı görülür. Diğer bulguları da şunlar olabilir;
*Baş ağrısı (özellikle ani ortaya çıktı ve şiddetliyse, görmede bulanıklık eşlik ediyorsa)
*Görme problemleri
*Hızlı kilo artışı
*Elde ve yüzde aşırı ödem, şişlik (bacaklarda ödem gebelikte normaldir, ama yüzdeki ödem önemlidir)
Neden bazı kadınlarda gebelikte preeklampsi oluştuğu hala tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak bazı risk faktörleri bilinmektedir. Bunlar;
*İlk gebelik olması
*Önceki gebelikte preeklampsi öyküsü olması
*Kronik hipertansiyon öyküsü (bu durumda “superimpose”, yani “üzerine binen preeklampsi” diyoruz. Risk artışı olsa da kronik hipertansiyonu olan kadınlar, gebelik zehirlenmesi yaşayacak diye bir durum yoktur.)
*35 yaş üzeri gebelik
*Çoğul gebelik
*Eşlik eden diyabet veya böbrek hastalığı
*Aşırı kilo, obesite
*Lupus gibi bazı bağışıklık sistemi hastalıkları
Preeklampsi tanısı konan bir gebe, hastanede yatış gerektirebilir. Kesin tanı 24 saat toplanan idrar testinde, günlük 300 mg ın üzerinde protein atılımı olmasıyla konur. Gebe ve bebeği, yakın takibe alınır. Bazı durumlarda, bebek erken doğurtulmak zorunda kalınabilir.
Preeklamsinin tedavisi doğumdur. Doğumla tansiyon normale döner. Tabi burada karar bebeğin doğurtulabilecek, yaşayabilecek haftaya getirilebilmesidir. Bebek çok küçükse, anneyi de riske atmıyorsa, sıkı takiple bir süre beklenebilir. Anneye sara nöbetlerini önleyici ilaçlar verilir. Doğum suni sancıyla başlatılabilir. Bazen de bebeğin ve annenin sağlık durumuna göre sezaryen gerekebilir.
Gebe takibinde en hayatı tehdit edici durum, eklampsidir. Preeklamsi ciddi ilerlerse, şiddetlenir, kötüye giderse, annenin, böbrek, beyin, kalp ve göz gibi organları zarar görebilir. Sara tarzında nöbetler eşlik ettiğinde durum eklampsi olarak adlandırılır. Eklampsi, annenin ölümü veya kalıcı beyin hasarıyla sonuçlanabilir. Bu nedenle gebelikte tansiyon yükselmesi, çok sıkı takip edilmesi gereken bir durumdur.